Ana içeriğe atla

En Güzel Çocuk Hikayesi, Anne ve Çocuklara Özel Hikaye

Kıssadan Hisse İbretlik Yazı, Seksenlerde Çocuk Olmak

Kıssadan Hisse İbretlik Yazı

Biz çocukken hatıra defterlerimiz vardı. Bir de kalbimiz kadar temiz bir sayfa ayırdığımız için teşekkür eden arkadaşlarımız. Sahi şimdi neredeler onlar? Maalesef o çocuklar seksenli yıllarda kaldı. Günümüzde o çocuklar büyüdü ve şimdi hepsi hayatla mücadele ediyor. Bazıları ay sonunu nasıl getireceğini düşünüyor, bazıları ileride çocuğuna bir ev bırakabilme ümidiyle çektiği krediyi ödeyebilme derdinde. Bazıları bugün de iş bulamamış, bazıları yüzde üç zam çok az diyor. Bazıları mazota yapılan yüksek zammı eleştiriyor, bazıları çocuğuna bisiklet alabilmeyi planlıyor. Oysa ki ne güzeldi o yıllar. Her şeyden önce çocuktuk. Derdimiz yoktu, tasamız yoktu, yarınımızı düşünmüyor, endişe etmiyorduk. Sosyal medyada zengin çocuklarının paylaştığı yemek fotoğraflarını görmek zorunda kalmıyor, annemizin ekmeğimize sürdüğü salça bizi mutlu etmeye yetiyordu. Bayram için babamızın alabildiği yeni elbiseler ve ayakkabılar ile uyumaya çalışıyor, bayram sabahını iple çekiyorduk. Elimizde poşet kapı kapı şeker topluyorduk.

Seksenlerde Çocuk Olmak

Kurban bayramında hangi komşumuz kurban kestiyse önce ona gidiyor, kim şeker yerine çikolata veriyorsa birbirimize haber veriyorduk. Mahallemizde tek tük bulunan televizyonlu evlerde toplanıyor, arkası yarın dizilerini izliyorduk. Kış gecelerinde masallar anlatırdı, pamuk babaannelerimiz, şirin anneannelerimiz. Bütün aile soba başında toplanır, kestane pişirilirdi. Merdiven çıkılır, aidat ödenmez, yönetici seçilmezdi. Evler badanalı, sokaklar lambasız, mahalleler bekçili olurdu. Ajans haberleri radyodan dinlenir, çizgi roman okunur, defterlere kenar süsü yapılırdı. Hayat arkası yarın gibiydi, kesintisizdi. Her gün yaşanacak bir şey vardı. Herkes kendi düşünü kurar, kendi hayatını oynardı. Çocukluğumuzun en güzel yanıydı, Uğur Böceklerinin uğur getireceğine inanmak. Kırlarda dört yapraklı yonca arar, defterimizin arasında gül yaprağı kuruturduk. Papatya falı bakardık mesela, seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor...

Kolumuzu ısırarak saatler yapardık küçükken, sanki zamanın canımızı acıtacağını anlarmış gibi. Fakat zaman, asıl şimdi canımızı acıtıyor. Günümüzün çocukları elinde tablet, dizinde laptop. Her çocuğun dilinde klavye, sürücü, kısayol ve program. Oysa ki; Klavye piyano demekti, sürücü araba kullanan kişi, kısayol eve gidilen en kestirme yer, program ise televizyonda yayınlanan şovdu. Seksenli yılların çocukları sokaklarda saklambaç oynardı, günümüzün çocukları bilgisayar. Seksenli yılların çocuklarının sonsuz hayalleri vardı, günümüzde çocuklar hayal bile kurmuyor. Şimdi herkes yoğun, yorgun ve tek başına.
Daha fazla ibretlik hikayeler, kıssadan hisse hikayeler, özlü sözler okumak için buradan web sitemize ulaşabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders, Tarihi Hikayeler

Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders Yavuz Sultan Selim zamanında, İran Şahı süslü bir sandık hediye gönderir. Sandık açılır, içinden çeşit çeşit değerli taşlar, altın, zümrüt, elmas takılar, süslü ve değerli ziynet eşyaları, kıymetli kadife, atlas kumaşlar çıkar. Fakat sandığın altına doğru inildikçe pis bir koku etrafa yayılır. Öyle dehşet bir kokudur ki bu, herkes burnunu tıkamaya, oradan uzaklaşmaya başlar. Sandığın en altındaki bohçadan geldiği anlaşılan koku dayanılmaz bir hal alır. Sonunda bohça açılır ve büyük bir hayvan pisliği çıkar ortaya. Bu Osmanlıya karşı yapılmış büyük bir ayıp ve hakarettir. Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders verilmesi icap etmektedir. Cihan Padişahı hemen emir verir. "Herkes düşünsün, bu yapılan hakarete uygun bir cevap ve karşılık vermeliyiz." Orada bulunan Sadrazam ve diğer devlet erkanı görüşlerini belirtmeye başlar. Vezirlerden biri söz ister ve; "Sultanım, bu Devlet-i Âliyemize  ve aziz milletimize karşı yap

İyilik Üzerine Hayattan Kısa Hikayeler, Kıssadan Hisse

Bir Torba Şeker Bundan 30 yıl kadar önce, Gaziantep’te helvacılık yapan Ökkeş usta iflas eder. Elinde a vucunda ne varsa yitirir.  Alacaklarını tahsil edemez, işçilerini çıkarır, iş yerini kapatmak zorunda kalır. Ama bir yerlerden de tekrar başlaması gerekmektedir. Helvacı Ökkeş ustanın cebinde beş parası yoktur. Kalkar, hiç tanımadığı toptan şeker satan bir dükkâna gider. Kendisini tanıtır, helvacılık yaptığını, iflas ettiğini anlatır. Parasının olmadığını, iş yerinin tekrar üretime geçebilmesi için acil bir torba şekere ihtiyaç duyduğunu, ancak şeker parasını helvayı yapıp sattıktan sonra ödeyebileceğini söyler. Şeker satıcısı Bahaddin usta, Ökkeş ustayı dikkatlice dinler, yerinden kalkar, yanında çalışanını çağırır: Oğlum, bir at arabası çağır, 20 torba şeker yükleyin, Ökkeş ustamın dükkanına indirin der. Şekerci Bahattin usta küçük bir kağıda da isim, adres belirtmeden, sadece ”20 torba şeker” yazar, kâğıdı Ökkeş ustaya uzatır, ardından da ”Ökkeş usta, sıkma canını! Sen ş

Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi

Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi Sultan Dördüncü Murat, çelik yürekli olduğu kadar demir bilekli bir padişahtı. Koca bir boğayı kucaklayıp kaldırır, beheri 150 okka gelen güllelerle sabah jimnastiği yapardı. Maiyetinden şişman olan silahtarı Musa Paşayı kemerinden kaldırıp sarayın büyük has odasında dolaştırdığı meşhurdur. Bir gün, İran Şahından bir yay hediye geldi. İran Elçisi, diğer hediyelerle birlikte yayı da Padişaha taktim etti: "Hünkarım, bu yay hususi surette yapılmıştır. Memleketimin pehlivanları o kadar kuvvetlidir ki yayı kurup çözebilirler. Şahım sorar: 'Acaba Osmanlı mülkünde de böyle koluna kuvvetli pehlivanlar var mıdır?' Sultan Murat, İran Şahının niyetini anlamıştı, gözdağı vermek istiyordu. Bu yayı kurup çözecek kimse çıkmazsa gönlünce alay edecek, 'Koskoca Osmanlı mülkünde yayımı kuracak yiğit çıkmadı!' diye kendince gururlanacaktı. Şimşeklenen gözlerini İran Elçisine çevirince Elçi, korkuyla ürperdi: "Elçi