Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi
Sultan Dördüncü Murat, çelik yürekli olduğu kadar demir bilekli bir padişahtı. Koca bir boğayı kucaklayıp kaldırır, beheri 150 okka gelen güllelerle sabah jimnastiği yapardı. Maiyetinden şişman olan silahtarı Musa Paşayı kemerinden kaldırıp sarayın büyük has odasında dolaştırdığı meşhurdur. Bir gün, İran Şahından bir yay hediye geldi. İran Elçisi, diğer hediyelerle birlikte yayı da Padişaha taktim etti: "Hünkarım, bu yay hususi surette yapılmıştır. Memleketimin pehlivanları o kadar kuvvetlidir ki yayı kurup çözebilirler. Şahım sorar: 'Acaba Osmanlı mülkünde de böyle koluna kuvvetli pehlivanlar var mıdır?' Sultan Murat, İran Şahının niyetini anlamıştı, gözdağı vermek istiyordu. Bu yayı kurup çözecek kimse çıkmazsa gönlünce alay edecek, 'Koskoca Osmanlı mülkünde yayımı kuracak yiğit çıkmadı!' diye kendince gururlanacaktı.
Şimşeklenen gözlerini İran Elçisine çevirince Elçi, korkuyla ürperdi: "Elçiye zeval olmaz, Hünkarım" diye adeta inledi, "Bendeniz, Şah'ın sözlerini nakil etmekteyim." Padişah; "Korkmanıza sebep yok, Elçi... Biz Acem Şahlı değiliz ki elçiye zeval edelim. Var, rahatına bak. Çağrıldığında gelir, yayın nasıl kurulup çözüldüğünü elbet gözlerinle görürsün!" Elçi huzuru terk edince Sultan Murat, vezirlerine döndü: "Göreyim sizi, şanlı vezirim; Acem Şahının yayın kurun." Saraydaki herkes denediler, fakat başaramadılar. Yay çok sertti; bunu kurman için fil kuvveti lazımdı. Padişah el çırpıp "halvet" istedikten sonra Yeniçeri Ağasına "Kal, Ağa" dedi, "konuşacaklarımız bitmedi" baş başa kalmışlardı
"Az önce Deli Hüseyin odun getirmişti, Ağa Baba... Başka kimsecikler odaya girmedi." "Deli Hüseyin kimse çağır gelsin!" Deli Hüseyin'i getirdiler. Korkudan rengi atmıştı, bacakları titriyordu. "Deli Hüseyin sen misin, tüysüz?" titrek sesiyle cevap vermeye çalıştı: "Beli, Ağa Baba, ben denizim." Şu yayı da sen mi kurdun?" Yüzünün sarılığı arttı. Dudakları ağlamakla büzüldü. Fakat yalan söylemeye alışkın değildi: "Beli Ağa Baba, kusurumu affet!" "Ne kusuru bre çocuk!" diye neşelendi Ağa, "Sen olmadık bir iş yapmışsın ki bunun sonunda sarayın yolu açılır. Yapış şu yaya bakalım, bir daha çöz ve kur" Deli Hüseyin, istemeye istemeye yayı aldı. Hala korkuyor, ne olacağını kestiremiyordu. Yayı çözdü, ardından tekrar kurdu. Yeniçeri Ağası, Deli Hüseyin'i alnından öptü; koluna yapıştığı gibi saraya götürdü, Padişah'ın huzuruna çıkardı: "Acem Şahının yayını kolaylıkla kurup çözecek yiğidi buldum Hünkarım"
İran Elçisi şaşkınlıktan neredeyse devrilecekti. "Aman, şevketli Sultanım, bu mümkün değil!" "Şimdi görürsün mümkün olup olmadığını! Şuradan bir iç oğlanı çağırın!" Hemen Deli Hüseyin'i huzura aldılar. Sultan Murat, Deli Hüseyin'e döndü: "Al şu yayı, kur, çöz ki şanın söylensin." Deli Hüseyin kolaylıkla yayı kurdu, çözdü. Son defa bütün kuvvetiyle çekince yay ortadan ikiye bölündü. Götürdü, parçaları elçinin önüne bıraktı: "Bu yay fazla çürükmüş, Elçi..." dedi, "Acem Şahı, Osmanlıyı sınamak isterse daha sertini, daha sağlamını gönderirsin." İran Elçisi başı önünde huzurdan çıkarken padişah, Deli Hüseyin'i alnından öpüyor, onun yeniçeri ocağına yazılmasını emrediyordu. Bundan sonra Deli Hüseyin "Deli Hüseyin Paşa" olarak tarihe geçecekti. İşte buda Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi olarak tarihe geçti.Daha fazla ibretlik hikayeler, kıssadan hisse hikayeler, özlü sözler okumak için buradan web sitemize ulaşabilirsiniz.
Şimşeklenen gözlerini İran Elçisine çevirince Elçi, korkuyla ürperdi: "Elçiye zeval olmaz, Hünkarım" diye adeta inledi, "Bendeniz, Şah'ın sözlerini nakil etmekteyim." Padişah; "Korkmanıza sebep yok, Elçi... Biz Acem Şahlı değiliz ki elçiye zeval edelim. Var, rahatına bak. Çağrıldığında gelir, yayın nasıl kurulup çözüldüğünü elbet gözlerinle görürsün!" Elçi huzuru terk edince Sultan Murat, vezirlerine döndü: "Göreyim sizi, şanlı vezirim; Acem Şahının yayın kurun." Saraydaki herkes denediler, fakat başaramadılar. Yay çok sertti; bunu kurman için fil kuvveti lazımdı. Padişah el çırpıp "halvet" istedikten sonra Yeniçeri Ağasına "Kal, Ağa" dedi, "konuşacaklarımız bitmedi" baş başa kalmışlardı
Osmanlıdan Tarihi Hikayeler
Padişah yayı göstererek "Zorlu bir şeye benziyor." diye konuştu. "Yeniçeri kullar arasında bileği de yüreği kadar zorlu yiğitler elbette vardır. Gözüne kestirdiklerini seçip bir denemeden geçir. Yayı kursunlar ki Acem Şahına karşı rezil olmayalım." Vezir başını öne eğdi ve; "Ferman sizindir!" dedi. Yayı alıp çıktı. Gücü kuvveti yerinde yeniçerilere, sipahilere haber saldı. Fakat hiçbiri yayı kurmayı başaramadı. Düşünceli düşünceli yayı ocağın üstüne attı. Yemeğe çıktı. O sırada odaya Deli Hüseyin isimli iç oğlanı girdi. On sekizinde, gürbüz bir civandı. Ocağa odun getirmişti. Yayı görünce pek sevdi. Gerçekten çok güzel bir görünüşü vardı. Dayanamayıp aldı. Bir hamlede kurdu. Sonra boşalttı, bir daha kurdu. Ayak seslerini duyunca korktu. Yayın kurulu olduğunu unutup yerine astı ve odadan çıktı. Yemekten dönen Yeniçeri Ağası, yayın kurulu olduğunu görünce çok şaşırdı. "Fesuphanallah!" diye mırıldandı, "Yayı kim kurmuş olabilir?" Saray halkına seslendi. Çalışanlar girer girmez, "Bu yayı kimin kurcaladığını öğren!" diye emretti."Az önce Deli Hüseyin odun getirmişti, Ağa Baba... Başka kimsecikler odaya girmedi." "Deli Hüseyin kimse çağır gelsin!" Deli Hüseyin'i getirdiler. Korkudan rengi atmıştı, bacakları titriyordu. "Deli Hüseyin sen misin, tüysüz?" titrek sesiyle cevap vermeye çalıştı: "Beli, Ağa Baba, ben denizim." Şu yayı da sen mi kurdun?" Yüzünün sarılığı arttı. Dudakları ağlamakla büzüldü. Fakat yalan söylemeye alışkın değildi: "Beli Ağa Baba, kusurumu affet!" "Ne kusuru bre çocuk!" diye neşelendi Ağa, "Sen olmadık bir iş yapmışsın ki bunun sonunda sarayın yolu açılır. Yapış şu yaya bakalım, bir daha çöz ve kur" Deli Hüseyin, istemeye istemeye yayı aldı. Hala korkuyor, ne olacağını kestiremiyordu. Yayı çözdü, ardından tekrar kurdu. Yeniçeri Ağası, Deli Hüseyin'i alnından öptü; koluna yapıştığı gibi saraya götürdü, Padişah'ın huzuruna çıkardı: "Acem Şahının yayını kolaylıkla kurup çözecek yiğidi buldum Hünkarım"
Çavuşluktan Paşalığa
Sultan Murat, delikanlıyı derinden süzdü. Biraz şaşkın, "Bu oğlancık mı?" diye sordu. "Beli, Hünkarım Emredin, hünerini göstersin." "Göstersin bakalım." Deli Hüseyin yayı aldı, "Bismillah!" deyip kirişe asıldı. Kurdu, çözdü; kurdu, çözdü. Sultan Murat gözlerine inanamıyor, Deli Hüseyin'i kucaklamamak için kendisini zor tutuyordu. "Berhudar ol!" dedi, "Analar ne aslanlar doğuruyor! Ağa, tez haber sal, bütün vezirlerimiz ve Acem Elçisi huzura alınsın" Biraz sonra herkes huzurdaydı. Padişah, İran Elçisine bakıyordu: "Elçi Şah'ın bize gönderdiği yay çok hoşumuza gitti. Lakin yoklayınca fazla yumuşak bulduk. Doğrusu, Acem pehlivanlarının bu yayı kurup çözmekle nasıl övündüklerine şaştık! O işi bizim iç oğlanları da yapar."İran Elçisi şaşkınlıktan neredeyse devrilecekti. "Aman, şevketli Sultanım, bu mümkün değil!" "Şimdi görürsün mümkün olup olmadığını! Şuradan bir iç oğlanı çağırın!" Hemen Deli Hüseyin'i huzura aldılar. Sultan Murat, Deli Hüseyin'e döndü: "Al şu yayı, kur, çöz ki şanın söylensin." Deli Hüseyin kolaylıkla yayı kurdu, çözdü. Son defa bütün kuvvetiyle çekince yay ortadan ikiye bölündü. Götürdü, parçaları elçinin önüne bıraktı: "Bu yay fazla çürükmüş, Elçi..." dedi, "Acem Şahı, Osmanlıyı sınamak isterse daha sertini, daha sağlamını gönderirsin." İran Elçisi başı önünde huzurdan çıkarken padişah, Deli Hüseyin'i alnından öpüyor, onun yeniçeri ocağına yazılmasını emrediyordu. Bundan sonra Deli Hüseyin "Deli Hüseyin Paşa" olarak tarihe geçecekti. İşte buda Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi olarak tarihe geçti.Daha fazla ibretlik hikayeler, kıssadan hisse hikayeler, özlü sözler okumak için buradan web sitemize ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder