Ana içeriğe atla

Kayıtlar

güzel kısa hikayeler etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

En Güzel Çocuk Hikayesi, Anne ve Çocuklara Özel Hikaye

Her Şeyde Bir Hayır Vardır Hikayesi / Kıssadan Hisse

Her Şeyde Bir Hayır Vardır Hikayesi Eski zamanların birinde Afrika'nın insan girmemiş köşesinde hüküm süren bir kabile varmış. Bu kabilenin reisi çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazmış. Nereye gitse onu da yanında götürür, kabilesi için alınacak en kritik kararlarda ona danışırmış. Kabile reisinin bu arkadaşının değişik bir huyu varmış. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun isterse kötü, her olay ve durum karşısında hep aynı şeyi söylermiş. "Her şeyde bir hayır vardır." Bir gün, kabile reisi ve arkadaşı birlikte bir ava çıkmışlar. Gördükleri av hayvanlarına arkadaşı ok ve yayı hazırlıyor, kabile reisine veriyor, reis oku fırlatıyormuş. Arkadaşı bir anlık dalgınlıkla oku yaya ters germiş ve reise uzatmış. Reis de hayvanı kaçırmamak için acele ettiği sırada oku ters tarafa yani, kendisine doğru fırlatınca ok, sol kulağını koparmış. Kıssadan Hisse Reisin acı içinde kıvrandığını gören arkadaşı her z

Hayattan Yaşanmış Ders Niteliğinde Hikaye / Lütfen Dikkat

Hayattan Yaşanmış Ders Niteliğinde Hikaye Yoğun geçen bir günün ardından evine gitmek için arabasına binmişti Ahmet. Evine bir an önce gidebilmek için biraz hızlı gidiyordu. Arkasından gelen polis arabasının sirenini fark edip, yavaşlamadan önce arabasının kilometre saatine baktı. Hız limitinin 50 olduğu yerde 75 ile gidiyordu ve son üç ay içerisinde dördüncü defa polis tarafından durduruluyordu. Ne kadar şansızım diye geçirdi içinden.  Ahmet arabasını sağa çekti ve polisin yanına gelmesini bekledi. Polis elinde ceza tutanağı ile arabadan indi. Bu polis mahalle komşusu Osman Bey değil miydi? Ahmet iyice arabasının koltuğuna sindi. Bu durum bir cezadan daha kötüydü. Mahalleden tanıdığı polis, komşusu olduğuna bakmazsızın birini durduruyordu. Hem de hızlı gidip trafik kurallarını ihlal ettiği için. "Merhaba Osman Bey, birbirimizi yeniden böyle  görmemiz çok ilginç." "Merhaba Ahmet Bey." "Beni, karımı ve çocuklarımı görmek için eve giderken yakaladın." "

Kısa Hayat Hikayeleri / Kendi Ayakları Üzerinde Durmak

Kendi ayakları üzerinde durmak Kapı hızlı hızlı çalınıyordu, Naciye teyze, (Geliyorum, geliyorum) diyerek koşar adımlarla kapıya doğru yürürken, bir yandan da, kendi kendine konuşuyordu: - Hayırdır inşallah kim bu acaba? Acelesi var galiba... Kapıyı açan Naciye teyze: - Muhsine kızım ne oldu sana, gel bakayım gel! - Naciye teyze bizimkiyle atıştık, moralim bozuk, ben de sana geldim. - Gel, içeri girelim de, rahat rahat anlat bakalım! - Naciye teyze, bizim adama geçenlerde, (Uzun süredir başım dönüyor, kulaklarım çınlıyor, beni bir doktora götürsen) dedim. Hiç sesini çıkartmadı, oralı bile olmadı. Bugün de, (Evde eksikler var, çıkıp alsak iyi olur, bayram öncesi çoluk çocuk alışveriş yapsak onları sevindirsek iyi olmaz mı?) dedim. - Ne dedi peki, olmaz mı dedi? - Yok, öyle demedi. (Hep benim üstüme yükleniyorsunuz, çalışmaktan yorgun düşüyorum zaten. Kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğrenin artık, doktoruna kendin git, alışverişini de kendin yap! Bana bir şey söyleme,

Kıssadan Hisse İbretlik Dini Hikayeler, Resulullah'ın Duası

Kıssadan Hisse İbretlik Dini Hikayeler, Resulullah'ın Duası Peygamber-i zişân efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, her duası kabul olurdu. Misal mi? Elbette b inlercesi var. Biri şöyle mesela:  Bir gün, Abdullah bin Abbas hakkında; - Ya Rabbi! Abdullah'ı dinde alim yap, Kur’an-ı Kerimin sırrına vakıf eyle! diye dua buyurmuştu. Hazret-i Abdullah “radıyallahü anh”, bu dua bereketiyle din ilimlerinde mütehassıs oldu. Hele tefsir ve hadiste bir tekiydi zamanının. Sahabe ve tabiinin bir müşkili olsa, ona müracaat ederlerdi önce.  Çünkü dua almıştı. Yine Sad Bin Ebi Vakkas “radıyallahü anh” keskin nişancıydı. Oku, şaşmazdı asla.  Resulullah Efendimizi Aleyhisselamın duasını almıştı çünkü. Nitekim bir gün; - Ya Rabbi! Sad’ın okunu hedefinden saptırma! buyurmuşlardı.  O dua eder de, kabul olmaz mı? Sad hazretleri, attığını vuruyordu artık. Uhudda, her okunu çekişte; - Bu, senin okun ya Rabbi! Senin düşmanlarına atıyorum. Sen isabet ettir! diye dua ediyordu.  O gün

En Güzel İbretlik Dini Hikayeler / Ümmeti Muhammedin Hali

En Güzel İbretlik Dini Hikayeler Hak teâlâ, Cebrail aleyhisselama emreder: - Ya Cibril, git Malik’ten ümmet-i Muhammedin halini öğren! Cebrail aleyhisselam, Cehennem kapısına gidip sorar: - Ya Malik, ümmet-i Muhammedin hali nicedir? - Pek fenadır. - Onları görebilir miyim? - Tabii, der v e Cehennem perdesini aralar. O anda azap çeken müminleri görür. Müminler de onu görürler. Güzelliğine hayran kalıp Malike seslenirler: - Ey Malik, kimdir bu zat? Malik; - O, Cebrail’dir ki, Muhammed Aleyhisselama vahiy getirmiştir, der. Onlar, Muhammed aleyhisselam ismini işitince, hep birden bağırırlar: - Ey Cebrail, ne olur, Peygamber Efendimize bizden selam ilet ve şu halimizi bildir ona. Cebrail Aleyhisselam; - Hayhay, söylerim, der, v e üzüntüyle ayrılıp, Huzur-u İlahiye varır. Hak Teâlâ, sorar: - Ya Cibril! Ümmet-i Muhammedin hali nicedir? - Çok fenadır Ya Rabbi. Hak teâlâ; - Bunu, Habibime de haber ver! buyurur. Cebrail Aleyhisselam; - Başüstüne Ya Rabbi, der, v e emri getirir yerine.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders, Tarihi Hikayeler

Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders Yavuz Sultan Selim zamanında, İran Şahı süslü bir sandık hediye gönderir. Sandık açılır, içinden çeşit çeşit değerli taşlar, altın, zümrüt, elmas takılar, süslü ve değerli ziynet eşyaları, kıymetli kadife, atlas kumaşlar çıkar. Fakat sandığın altına doğru inildikçe pis bir koku etrafa yayılır. Öyle dehşet bir kokudur ki bu, herkes burnunu tıkamaya, oradan uzaklaşmaya başlar. Sandığın en altındaki bohçadan geldiği anlaşılan koku dayanılmaz bir hal alır. Sonunda bohça açılır ve büyük bir hayvan pisliği çıkar ortaya. Bu Osmanlıya karşı yapılmış büyük bir ayıp ve hakarettir. Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders verilmesi icap etmektedir. Cihan Padişahı hemen emir verir. "Herkes düşünsün, bu yapılan hakarete uygun bir cevap ve karşılık vermeliyiz." Orada bulunan Sadrazam ve diğer devlet erkanı görüşlerini belirtmeye başlar. Vezirlerden biri söz ister ve; "Sultanım, bu Devlet-i Âliyemize  ve aziz milletimize karşı yap

İyilik Üzerine Hayattan Kısa Hikayeler, Kıssadan Hisse

Bir Torba Şeker Bundan 30 yıl kadar önce, Gaziantep’te helvacılık yapan Ökkeş usta iflas eder. Elinde a vucunda ne varsa yitirir.  Alacaklarını tahsil edemez, işçilerini çıkarır, iş yerini kapatmak zorunda kalır. Ama bir yerlerden de tekrar başlaması gerekmektedir. Helvacı Ökkeş ustanın cebinde beş parası yoktur. Kalkar, hiç tanımadığı toptan şeker satan bir dükkâna gider. Kendisini tanıtır, helvacılık yaptığını, iflas ettiğini anlatır. Parasının olmadığını, iş yerinin tekrar üretime geçebilmesi için acil bir torba şekere ihtiyaç duyduğunu, ancak şeker parasını helvayı yapıp sattıktan sonra ödeyebileceğini söyler. Şeker satıcısı Bahaddin usta, Ökkeş ustayı dikkatlice dinler, yerinden kalkar, yanında çalışanını çağırır: Oğlum, bir at arabası çağır, 20 torba şeker yükleyin, Ökkeş ustamın dükkanına indirin der. Şekerci Bahattin usta küçük bir kağıda da isim, adres belirtmeden, sadece ”20 torba şeker” yazar, kâğıdı Ökkeş ustaya uzatır, ardından da ”Ökkeş usta, sıkma canını! Sen ş

Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi

Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi Sultan Dördüncü Murat, çelik yürekli olduğu kadar demir bilekli bir padişahtı. Koca bir boğayı kucaklayıp kaldırır, beheri 150 okka gelen güllelerle sabah jimnastiği yapardı. Maiyetinden şişman olan silahtarı Musa Paşayı kemerinden kaldırıp sarayın büyük has odasında dolaştırdığı meşhurdur. Bir gün, İran Şahından bir yay hediye geldi. İran Elçisi, diğer hediyelerle birlikte yayı da Padişaha taktim etti: "Hünkarım, bu yay hususi surette yapılmıştır. Memleketimin pehlivanları o kadar kuvvetlidir ki yayı kurup çözebilirler. Şahım sorar: 'Acaba Osmanlı mülkünde de böyle koluna kuvvetli pehlivanlar var mıdır?' Sultan Murat, İran Şahının niyetini anlamıştı, gözdağı vermek istiyordu. Bu yayı kurup çözecek kimse çıkmazsa gönlünce alay edecek, 'Koskoca Osmanlı mülkünde yayımı kuracak yiğit çıkmadı!' diye kendince gururlanacaktı. Şimşeklenen gözlerini İran Elçisine çevirince Elçi, korkuyla ürperdi: "Elçi