Ana içeriğe atla

En Güzel Çocuk Hikayesi, Anne ve Çocuklara Özel Hikaye

Kısa Hayat Hikayeleri / Kendi Ayakları Üzerinde Durmak

Kendi ayakları üzerinde durmak

Kapı hızlı hızlı çalınıyordu, Naciye teyze, (Geliyorum, geliyorum) diyerek koşar adımlarla kapıya doğru yürürken, bir yandan da, kendi kendine konuşuyordu:
- Hayırdır inşallah kim bu acaba? Acelesi var galiba...
Kapıyı açan Naciye teyze:
- Muhsine kızım ne oldu sana, gel bakayım gel!
- Naciye teyze bizimkiyle atıştık, moralim bozuk, ben de sana geldim.
- Gel, içeri girelim de, rahat rahat anlat bakalım!
- Naciye teyze, bizim adama geçenlerde, (Uzun süredir başım dönüyor, kulaklarım çınlıyor, beni bir doktora götürsen) dedim. Hiç sesini çıkartmadı, oralı bile olmadı. Bugün de, (Evde eksikler var, çıkıp alsak iyi olur, bayram öncesi çoluk çocuk alışveriş yapsak onları sevindirsek iyi olmaz mı?) dedim.

Kısa Hayat Hikayeleri / Kendi Ayakları Üzerinde Durmak

- Ne dedi peki, olmaz mı dedi?- Yok, öyle demedi. (Hep benim üstüme yükleniyorsunuz, çalışmaktan yorgun düşüyorum zaten. Kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğrenin artık, doktoruna kendin git, alışverişini de kendin yap! Bana bir şey söyleme, para istiyorsan vereyim. Hatta çıktığın zaman, ödenmesi gereken faturaları da sana vereyim, yatırır, benim işimi kolaylaştırmış olursun. Böylece de kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğrenmiş olursunuz) dedi. Ne demek şimdi bu, kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğrenin? Yoksa bu adam bizi bırakıp başkasıyla evlenecek de, başınızın çaresine bakın mı demek istiyor?

Kısa Hayat Hikayeleri

- Allah Allah, çok garip bir söz bu... Peki, şimdiye kadar demek kendi ayaklarının üstünde durmuyor muşsun. Kız ne diye sen kendi ayaklarının üstünde durmuyorsun?
- İnan Naciye teyze, kimsenin ayaklarının üstünde durmadım ben, yani kimsenin ayaklarına basmadım, hep kendi ayaklarımın üstünde durdum.
- Şu insanlar ne gariptir. Rabbim yarattığı bütün mahlûukatın rızkını hesapsız, gönderiyor ve başıboş bırakmıyor da, insanlar yaratanın emri olduğu halde, yapmak zorunda oldukları vazifeleri üzerinden atmaya çalışıyorlar. Ne günlere kaldık ya Rabbi!
- Tamam da, Naciye teyze, ben ne yapayım şimdi?

- Bak güzel kızım, sen kocana bakma! O yorgun ve de işlerinden fırsat bulamadığı için öyle söylemiştir. Hiç olur mu? Erkeğin vazifesini kadın yüklenir mi? En iyisi, sen sabredip kocana bu durumu güzellikle anlat! (Ben senin istediklerini elbette yaparım ama sana kıyamıyorum; çünkü ben sokağa çıkıp alışveriş yaparken, gidip gelirken, harama bulaşarak hem kendimi, hem de seni yakmak istemiyorum. Kadının işlediği günah, kocasına da yazılırmış. Sonra ben, nefsime yenik düşüp, bu işlere alışıp, hep dışarı çıkmak isteyebilirim. En iyisi, ben kendimi de seni de düşünüp ateşe atlamayayım, bu işi senin müsait olduğun bir zamana erteleyelim) dersin.

- Dinler mi beni, dersin Naciye teyze?
- Sen konuşacağın zamanı iyi seçer ve nasıl konuşacağını bilirsen, onda da Allah korkusu varsa, neden dinlemesin güzel yavrum! Yeter ki, yumuşak ol ve gerçekten Allahü Tealadan korktuğun için bu işi yap. Kalpten çıkan, kalbe girer, bunu hiç unutma. Hem, yaptığını Allah için yaparsan sevap kazanır ve Allahü Tealanın yardımına kavuşursun. Kurtulur ve kurtarırsın.
- Ben gideyim artık. Dediklerini yapmaya çalışayım. Allah razı olsun, kalbimi rahatlattın. Sen olmasan ne yapardık, bilmem. Allaha ısmarladık.
- Selametle yavrum, selametle... Ama dikkat et kimsenin ayaklarına basma!
- İnşallah…
Daha fazla ibretlik hikayeler, kıssadan hisse hikayeler, özlü sözler okumak için buradan web sitemize ulaşabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders, Tarihi Hikayeler

Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders Yavuz Sultan Selim zamanında, İran Şahı süslü bir sandık hediye gönderir. Sandık açılır, içinden çeşit çeşit değerli taşlar, altın, zümrüt, elmas takılar, süslü ve değerli ziynet eşyaları, kıymetli kadife, atlas kumaşlar çıkar. Fakat sandığın altına doğru inildikçe pis bir koku etrafa yayılır. Öyle dehşet bir kokudur ki bu, herkes burnunu tıkamaya, oradan uzaklaşmaya başlar. Sandığın en altındaki bohçadan geldiği anlaşılan koku dayanılmaz bir hal alır. Sonunda bohça açılır ve büyük bir hayvan pisliği çıkar ortaya. Bu Osmanlıya karşı yapılmış büyük bir ayıp ve hakarettir. Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders verilmesi icap etmektedir. Cihan Padişahı hemen emir verir. "Herkes düşünsün, bu yapılan hakarete uygun bir cevap ve karşılık vermeliyiz." Orada bulunan Sadrazam ve diğer devlet erkanı görüşlerini belirtmeye başlar. Vezirlerden biri söz ister ve; "Sultanım, bu Devlet-i Âliyemize  ve aziz milletimize karşı yap

İyilik Üzerine Hayattan Kısa Hikayeler, Kıssadan Hisse

Bir Torba Şeker Bundan 30 yıl kadar önce, Gaziantep’te helvacılık yapan Ökkeş usta iflas eder. Elinde a vucunda ne varsa yitirir.  Alacaklarını tahsil edemez, işçilerini çıkarır, iş yerini kapatmak zorunda kalır. Ama bir yerlerden de tekrar başlaması gerekmektedir. Helvacı Ökkeş ustanın cebinde beş parası yoktur. Kalkar, hiç tanımadığı toptan şeker satan bir dükkâna gider. Kendisini tanıtır, helvacılık yaptığını, iflas ettiğini anlatır. Parasının olmadığını, iş yerinin tekrar üretime geçebilmesi için acil bir torba şekere ihtiyaç duyduğunu, ancak şeker parasını helvayı yapıp sattıktan sonra ödeyebileceğini söyler. Şeker satıcısı Bahaddin usta, Ökkeş ustayı dikkatlice dinler, yerinden kalkar, yanında çalışanını çağırır: Oğlum, bir at arabası çağır, 20 torba şeker yükleyin, Ökkeş ustamın dükkanına indirin der. Şekerci Bahattin usta küçük bir kağıda da isim, adres belirtmeden, sadece ”20 torba şeker” yazar, kâğıdı Ökkeş ustaya uzatır, ardından da ”Ökkeş usta, sıkma canını! Sen ş

Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi

Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi Sultan Dördüncü Murat, çelik yürekli olduğu kadar demir bilekli bir padişahtı. Koca bir boğayı kucaklayıp kaldırır, beheri 150 okka gelen güllelerle sabah jimnastiği yapardı. Maiyetinden şişman olan silahtarı Musa Paşayı kemerinden kaldırıp sarayın büyük has odasında dolaştırdığı meşhurdur. Bir gün, İran Şahından bir yay hediye geldi. İran Elçisi, diğer hediyelerle birlikte yayı da Padişaha taktim etti: "Hünkarım, bu yay hususi surette yapılmıştır. Memleketimin pehlivanları o kadar kuvvetlidir ki yayı kurup çözebilirler. Şahım sorar: 'Acaba Osmanlı mülkünde de böyle koluna kuvvetli pehlivanlar var mıdır?' Sultan Murat, İran Şahının niyetini anlamıştı, gözdağı vermek istiyordu. Bu yayı kurup çözecek kimse çıkmazsa gönlünce alay edecek, 'Koskoca Osmanlı mülkünde yayımı kuracak yiğit çıkmadı!' diye kendince gururlanacaktı. Şimşeklenen gözlerini İran Elçisine çevirince Elçi, korkuyla ürperdi: "Elçi