Ana içeriğe atla

En Güzel Çocuk Hikayesi, Anne ve Çocuklara Özel Hikaye

Müminin Nazarında Zikirin Önemi / Zikir Neden Önemlidir


Müminin Nazarında Zikir'in Önemi

Zikir nedirzikirin anlamı nedir - zikir nasıl yapılır - zikir neden yapılır diye sorsalar hepimizin vereceği bir cevap mutlaka olacaktır. Zikir, batıda ve uzak doğu kültüründe kabul gören yoga meditasyon gibi ibadetlerin bizim kültürümüzdeki karşılığı manevi dinamiğimizdir. Zikir bize sağlıklı olmada dinç ve zinde yaşamada Rabbimiz ile bağlantılı olmanın avantajlarını temin edecektir. Zikir hatırlamak, anmak demektir. Hatırlamak da kalple olur. Sadece söylemekle olmaz. Zikir Allah'ın birliğini, sonsuz kudretini ve yüceliğini dile getirmek, O’nun nimetlerini tefekkür ve tezekkür etmektir. Zikir, bizi Rabbimizden uzaklaştıracak her şeyi kalbimizden söküp atmaktır. Hamd ile Allah’ı tespih etmek ve O’na gönülden ibadet etmektir. Müminin Nazarında Zikirin Önemi bu sebeplerden dolayı çok büyüktür.


İnsan, muhabbet duyduğu varlığa boyun eğer. Onu her an gönlünün en değerli yerinde taşır. Düşüncesi, hayali, fikri ve zikri onunladır. Görünüşte ayrı olmak bile onun için fazla bir şey ifade etmez. Zira kalben daima onunla beraber yaşar. Nitekim bu hakikati beyan sadedinde; “Yanımdaki Yemen’de, Yemen’deki yanımda…” buyrulmuştur. Müminin Nazarında Zikirin Önemi şöyle açıklanabilir. Mesela çocuğuna aşırı muhabbet duyan bir kişi, her fırsatta çocuğundan bahsederek kendisini tatmin eder. Mesleğine çok düşkün biri de işiyle alakalı mevzuları konuşmaktan haz duyar. Sevdiği şeyleri andıkça, onlara olan muhabbet ve düşkünlüğü daha da artar.

Nasıl ki balık susuz yaşayamazsa, bir mümin de zikirsiz huzur bulamaz. “…Kalpler ancak Allahʼı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Mü’minin gönlü de kamil bir iman muhabbetiyle dolduğunda, Rabbinin ismi onda daimi bir zikir haline gelir. Zikir, onun için adeta bir can suyu olur. Nasıl ki bir balık, sudan ayrı yaşayamazsa, o da zikirsiz huzur bulamaz. Onun nazarında zikir; yemek, içmek ve teneffüs etmek kadar vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Nitekim Al­lah Ra­sû­lü (sallallahu aleyhi ve sellem)
"Al­lah’ı ziki­r e­den kim­sey­le zik­ret­me­ye­nin mi­sa­li, di­ri ile ölü gi­bi­dir." buyurmuştur. (Bu­ha­ri, De­avat, 66)

Müminin Nazarında Zikirin Önemi Nedir? Zikir Neden Önemlidir

Dolayısıyla kalbi hayatını iman muhabbetiyle diri tutan bir mümin, bunun en tabii bir yansıması olarak Rabb'inin ismini, gönlünün zikri edinir. Hak Teala’nın büyüklüğünden, sonsuz kudretinden, idrak ötesi mükemmellikteki hükümranlığından, ilahi tanzim ve takdirindeki hikmetlerinden söz etmek, onun ruhunda tarifsiz bir zevk ve lezzet meydana getirir. Bu yüzden her durumda Hakkı hatırlar, kalbini ve dilini tatlandırır. Zira ayet-i kerimede buyrulur:
“…Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(er-Rad, 28)

Zikrin bereketi ve varlığı, tıpkı güneşten gelen ışık huzmelerini üzerinde toplayan bir mercek gibi altında bulunan çer-çöp hükmündeki bütün insani arzuları yakıp kül eder. Öyle ki bu durum ilerledikçe, mü’minin nazarında Hakkın zikrinden daha lezzetli bir şey kalmaz. Bu lezzet ruhunu sardıkça, kulun Hakka yakınlığı artar; Hakka yakınlığı arttıkça da zikre olan sevgisi çoğalır.
Ebu Said el-Harraz Hazretleri Hak dostlarının hallerinden bahsettiği bir sohbetinde şöyle buyurmuştur:
“Cenab-ı Hak, kullarından birinin başına kulluk tacını giydireceği zaman, ona önce zikir kapısını açar. Kalbine zikretme tadını verir. Kul bu tadı aldıktan sonra ona, kendisine yakınlık kapısını açar. Onu yakınlık ve kulluk makamına oturtur. Bundan sonra tevhit kürsüsüne çıkarır. İşte asıl olacaklar, bundan sonra olmaya başlar.”

Müminin Nazarında Zikirin Önemi ve Zikir Nedir?

Zikretmek, Allah'tan başka şeylerin sevgisini, onlara düşkün olmayı kalpden çıkarmak içindir. Kalbin mahluklara bağlılığını yok etmek için en iyi ilaç zikirdir. Hadis-i şerifte, (Zikrederek, kalplerinin yükünü hafifletenlerin yolunda olun!) buyruldu. Bunun için, “Allah’a, Allahü tealanın sevgisine kavuşmak için, kalbin mahluklara olan bağlantılarını kesmek, onu dünya zevklerine düşkün olmaktan kurtarmak lazımdır. Kalbi kurtarmak için de, zikirden daha faydalı bir ilaç yoktur” demişlerdir. (Tefsir-i azizi) Kalp hastalığının ilacı, İslamiyetin emirlerine uymak, yasak ettiklerinden sakınmak ve Allahü tealayı çok zikretmek, yani ismini ve sıfatlarını hatırlamak, kalbe yerleştirmektir. Çünkü insan sevdiğini hiç unutmaz...

Zikir, Allahü tealayı hatırlamak demektir. Bu da, kalp ile olur. Zikir edince, kalp temizlenir, kalpten dünya sevgisi çıkar ve Allah sevgisi yerleşir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Zikir demek, kendini gafletten kurtarmak demektir. Gaflet, Allahü tealayı unutmak demektir. Zikir, yalnız Kelime-i tevhidi söylemek ve tekrar tekrar Allah demek değildir. Her ne şekilde olursa olsun, kendini gafletten kurtarmak, zikir olur. İslamiyetin emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmak, hep zikirdir. Allahü tealanın isimleri ve sıfatları ile yapılan zikir, çabuk tesir eder, sevgisini hasıl eder ve çabuk kavuşturur. Bu makale için buradan ve buradan yararlanılmıştır.
Daha fazla ibretlik hikayeler, kıssadan hisse hikayeler, özlü sözler okumak için buradan web sitemize ulaşabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyilik Üzerine Hayattan Kısa Hikayeler, Kıssadan Hisse

Bir Torba Şeker Bundan 30 yıl kadar önce, Gaziantep’te helvacılık yapan Ökkeş usta iflas eder. Elinde a vucunda ne varsa yitirir.  Alacaklarını tahsil edemez, işçilerini çıkarır, iş yerini kapatmak zorunda kalır. Ama bir yerlerden de tekrar başlaması gerekmektedir. Helvacı Ökkeş ustanın cebinde beş parası yoktur. Kalkar, hiç tanımadığı toptan şeker satan bir dükkâna gider. Kendisini tanıtır, helvacılık yaptığını, iflas ettiğini anlatır. Parasının olmadığını, iş yerinin tekrar üretime geçebilmesi için acil bir torba şekere ihtiyaç duyduğunu, ancak şeker parasını helvayı yapıp sattıktan sonra ödeyebileceğini söyler. Şeker satıcısı Bahaddin usta, Ökkeş ustayı dikkatlice dinler, yerinden kalkar, yanında çalışanını çağırır: Oğlum, bir at arabası çağır, 20 torba şeker yükleyin, Ökkeş ustamın dükkanına indirin der. Şekerci Bahattin usta küçük bir kağıda da isim, adres belirtmeden, sadece ”20 torba şeker” yazar, kâğıdı Ökkeş ustaya uzatır, ardından da ”Ökkeş usta, sıkma canını! S...

Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders, Tarihi Hikayeler

Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders Yavuz Sultan Selim zamanında, İran Şahı süslü bir sandık hediye gönderir. Sandık açılır, içinden çeşit çeşit değerli taşlar, altın, zümrüt, elmas takılar, süslü ve değerli ziynet eşyaları, kıymetli kadife, atlas kumaşlar çıkar. Fakat sandığın altına doğru inildikçe pis bir koku etrafa yayılır. Öyle dehşet bir kokudur ki bu, herkes burnunu tıkamaya, oradan uzaklaşmaya başlar. Sandığın en altındaki bohçadan geldiği anlaşılan koku dayanılmaz bir hal alır. Sonunda bohça açılır ve büyük bir hayvan pisliği çıkar ortaya. Bu Osmanlıya karşı yapılmış büyük bir ayıp ve hakarettir. Yavuz Sultan Selimden İran Şahı'na Ders verilmesi icap etmektedir. Cihan Padişahı hemen emir verir. "Herkes düşünsün, bu yapılan hakarete uygun bir cevap ve karşılık vermeliyiz." Orada bulunan Sadrazam ve diğer devlet erkanı görüşlerini belirtmeye başlar. Vezirlerden biri söz ister ve; "Sultanım, bu Devlet-i Âliyemize  ve aziz milletimize karşı yap...

Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi

Osmanlıdan Tarihi Hikayeler, Deli Hüseyin Paşanın Hikayesi Sultan Dördüncü Murat, çelik yürekli olduğu kadar demir bilekli bir padişahtı. Koca bir boğayı kucaklayıp kaldırır, beheri 150 okka gelen güllelerle sabah jimnastiği yapardı. Maiyetinden şişman olan silahtarı Musa Paşayı kemerinden kaldırıp sarayın büyük has odasında dolaştırdığı meşhurdur. Bir gün, İran Şahından bir yay hediye geldi. İran Elçisi, diğer hediyelerle birlikte yayı da Padişaha taktim etti: "Hünkarım, bu yay hususi surette yapılmıştır. Memleketimin pehlivanları o kadar kuvvetlidir ki yayı kurup çözebilirler. Şahım sorar: 'Acaba Osmanlı mülkünde de böyle koluna kuvvetli pehlivanlar var mıdır?' Sultan Murat, İran Şahının niyetini anlamıştı, gözdağı vermek istiyordu. Bu yayı kurup çözecek kimse çıkmazsa gönlünce alay edecek, 'Koskoca Osmanlı mülkünde yayımı kuracak yiğit çıkmadı!' diye kendince gururlanacaktı. Şimşeklenen gözlerini İran Elçisine çevirince Elçi, korkuyla ürperdi: "Elçi...